ISSN: 0377-9777 / e-ISSN: 1308-2523
Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi - Turk Hij Den Biyol Derg: 80 (3)
Cilt: 80  Sayı: 3 - 2023
TÜM DERGİ
1. 
THDBD 2023-3 Cilt 80 Tüm Dergi
TBHEB 2023-3 Vol 80 Full Printed Journal
Utku ERCÖMERT
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.10734  Sayfalar 246 - 427
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAŞTIRMA
2. 
Sağlık çalışanlarında COVID-19 sağlık inanç modeline göre koruyucu önlemler
Protective measures for healthcare professionals by the COVID-19 health belief model
Seval ÇALIŞKAN PALA, Selma METİNTAŞ, Muhammed Fatih ONSUZ, Veli Görkem PALA, Ali KILINÇ, Ece Elif ÖCAL
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.98965  Sayfalar 247 - 256
GİRİŞ ve AMAÇ: Sağlık İnanç Modeli (SİM), sağlığı koruyan ve geliştiren davranışları açıklamada ve ölçmede başarılı, etkin bir rehberdir. Çalışmada, COVID-19 pandemisiyle mücadelede ön safta bulunan sağlık çalışanlarının koruyucu önlemlere uyumunun SİM’e göre değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma COVID-19 pandemisinin 12-24. haftasında Türkiye’nin Orta Anadolu bölgesinde bir ilde ön safta yer alan ambulansta hizmet veren 316 sağlık çalışanında gerçekleştirilen kesitsel tipte bir araştırmadır. Koruyucu önlemlere uyum online form ile değerlendirildi. Anket formu, kişilerin sosyodemografik özellikleri (yaş, cinsiyet, medeni durum, vb.), sağlık inançları ile ilişkili değişkenleri (kronik hastalıklar, sigara ve alkol bağımlılığı, COVID-testi yaptırma vb.) COVID-19 sürecinde uyguladıkları koruyucu önlemler (evde kalma, el yıkama, maske takma vb.) ile ilişkili sorular ve araştırmacılar tarafından literatür taraması ile oluşturulan COVID-19 SİM Ölçeği sorularından oluştu.
BULGULAR: Çalışma grubunun %63.0’ü kadın ve yaşları 20-60 arasında değişmekte olup ortalaması ±Standart Sapma 32±6.9 yıl idi. COVID-19 SİM geçerlik ve güvenirlik analizleri sonrasında dört alt alandan (Algılanan tehdit, Engel algısı, Yarar algısı, Eyleme geçiriciler ve Öz-yeterlilik) oluşan 20 madde içeren ölçek, toplam varyansın %57.8’ini açıkladı. Maddelerin faktör yükleri 0.44-0.89, toplam korelasyonları 0.22-0.61 arasında değişmekteydi. Ölçek Cronbach alfa değeri 0.85 bulundu. Çalışma grubundaki bireylerin %71.8’i tüm koruyucu önlemleri uygulamaktaydı. Çalışma grubunda tüm koruyucu önlemleri alanlarda algılanan tehdit (p=0.001) ve yarar (p=0.006) alt alanlarından ve ölçek toplamından (p=0.001) alınan puan daha yüksek bulundu. COVID-SİM ölçek puanı bir yakınına COVID-19 teşhisi konulanlarda, test yaptıranlarda, kaygı düzeyi artanlarda ve pandeminin bir yıldan uzun süreceğini düşünenlerde daha yüksek tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmada geliştirilen COVID-SİM ölçeği geçerli ve güvenilir bir ölçektir. Sağlık çalışanları arasında sağlık inanç modeline gore COVID-19’u bir tehdit olarak algılamak ve önleyici tedbirlerin yararına inanmak hastalığın daha iyi kontrol altına alınması için önemlidir.

3. 
COVID-19 pandemi önlemleri rotavirüs ve/veya adenovirüs kaynaklı akut gastroenterit pozitiflik oranını azalttı
COVID-19 pandemic measures reduced the rate of acute gastroenteritis positivity caused by rotavirus and/or adenovirus
Bahise Çağla TAŞKIN DALGIÇ, Gülgün YENİŞEHİRLİ, Murat AKKAN, Esra UZUNOĞLU ŞİRİN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.46690  Sayfalar 257 - 266
GİRİŞ ve AMAÇ: Yeni koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) pandemisinden sonra SARS-CoV-2’nin yayılmasını engellemek için alınan önlemler diğer bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığını da etkilemiştir. Bu çalışmada, COVID-19 pandemi sürecinde uygulanan enfeksiyon kontrol önlemlerinin çocukluk çağı akut gastroenteritlerinin önemli etkenleri olan rotavirüs ve enterik adenovirüsün pozitiflik oranına etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza akut gastroenterit tanısı ile dışkıda rotavirüs antijen testi ve/veya enterik adenovirüs antijen testi çalışılan 0-18 yaş arası 1.911 çocuk hasta dahil edilmiştir. Rotavirüs ve enterik adenovirüs pozitiflik oranlarının pandemi öncesi (1 Ekim 2019 - 10 Mart 2020) ve sonrası (11 Mart 2020 - 31 Mayıs 2021) dönemde karşılaştırılması ve demografik verilerin dağılımı ki-kare yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Pandemi öncesi dönemde rotavirüs ve adenovirüs pozitiflik oranları %10,4 ve %3,3, pandemi sonrası dönemde ise %5,0 ve %2,3 bulunmuştur (p<0,001, p=0,171). Rotavirüs ve/veya enterik adenovirüs kaynaklı toplam akut gastroenterit sıklığı %13,3’ten %5,9’a düşmüştür (p<0,001). Pandemi sonrası dönemde 13-24 aylık ve 2-4 yaş arası çocuklarda rotavirüs pozitifliği önemli ölçüde azalmıştır. Pandemi öncesi dönemde 5 yaş altı grupta rotavirus pozitiflik oranı 5 yaş üstü gruba göre anlamlı derecede yüksekken (p<0,001), pandemi sonrası dönemde 5 yaş altı ve üzeri gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p=0.066). Pandemi öncesi rotavirüs pozitifliği ilkbahar ve kış aylarında sırasıyla %26,3 ve %13,1 iken pandemi sonrasında %8,2 ve %3,5 olarak tespit edilmiştir. Adenovirüs pozitifliğinde, yaş grupları, cinsiyet ve mevsimsel dağılım açısından iki dönem arasında anlamlı fark bulunmamıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hijyen uygulamalarına ve sosyal mesafeye odaklanan COVID-19 enfeksiyon kontrol önlemleri, çocukluk çağı akut gastroenteritlerinin önemli patojenleri olan rotavirüs ve enterik adenovirüsün pozitiflik oranını azaltmıştır.


4. 
Kırmızı pitaya (Hylocereus polyrhizus) agarda Cryptococcus neoformans’ın pigment aktivitesinin incelenmesi
Pigment activity investigation of Cryptococcus neoformans on red pitahaya (Hylocereus polyrhizus) agar
Sedef Zeliha ÖNER, Mustafa ŞENGÜL, Çağrı ERGİN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.65481  Sayfalar 267 - 276
GİRİŞ ve AMAÇ: Cryptococcus neoformans insanlarda hayatı tehdit eden ciddi kriptokokkoz tablosuna neden olmaktadır. Bu türler doğada kolonize olarak çevreden konağa bulaşmaktadır. C. neoformans’ın tanımlanabilmesi amacıyla çeşitli besiyerleri üretilmiştir. Maya, melanin öncülü pigmentlerin bulunduğu besiyerlerinde melanin üretimi sayesinde kolaylıkla tanımlanır. Ülkemizde yeni yayılmaya başlayan kırmızı pitaya (Hylocereus polyrhizus), flavonoid pigmentler bulundurur. Bu araştırmada, beyaz ve kırmızı pitaya meyvelerinden yeni tanımlanarak hazırlanan besiyerlerinde C. neoformans’ın pigment oluşumunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmaya çevresel araştırmalardan izole edilmiş ve moleküler tanımlaması yapılmış 13 C. neoformans kökeni dahil edildi. Araştırmada iki farklı pitayanın [beyaz pitaya (Hylocereus undatus) agar (BPA) ve kırmızı pitaya (Hylocereus polyrhizus) agar (KPA)] mezokarp ve endokarpı kullanılarak besiyerleri hazırlandı. Staib agar ve patatesli dekstroz agar besiyerleri pozitif ve negatif kontrol olarak kullanıldı. Candida albicans ise pigmentsiz maya olarak çalışıldı. Kökenler 24 kuyucuklu steril polistren plaklarda üretildi ve bir hafta süre ile pigment üretimi ölçümü Fiji/ImajeJ (GPLv3, NIH, ABD) programı kullanılarak yapıldı.

BULGULAR: KPA besiyerlerine yapılan ekimlerde göz ile kolaylıkla pigmentsiz C. albicans maya kolonilerinden ayrılabilen kahverengi pigmentli kolonilerin oluştuğu görüldü KPA besiyerinde oluşan koloni pigmenti Staib agarda oluşanlara göre daha azdı. Staib agarda C. albicans kolonileri daha büyük iken, KPA’da C. neoformans daha mukoid koloniler oluşturdu. Bir haftalık inkübasyon sonunda KPA, BPA’dan daha yoğun pigment oluştururken, Staib agar besiyerinden daha az pigment oluşumuna yol açtı (p<0.05). Negatif kontrol olan PDA besiyerinde ise pigment gözlenmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: KPA besiyerinde pigment oluşumu, Staib agar besiyerindekine göre daha az olmasına rağmen, KPA besiyeri C. neoformans’ın pigment oluşumunun gösterilmesinde kullanılabilir. C. neoformans’ın pigment yapımının araştırılmasında kullanılan fenolik içerik bulunduran kolaylıkla ulaşılabilir çevresel kaynaklar, ucuz ve basit ayırtedici/tanımlayıcı besiyerlerinin yapılması için önemlidir.


5. 
Karbapenem dirençli Pseudomonas aeruginosa izolatlarında qacE, qacE∆1 ve cepA biyosit direnç genlerinin araştırılması
Investigation of qacE, qacE∆1 and cepA biocide resistance genes in carbapenem resistant Pseudomonas aeruginosa isolates
Harun GÜLBUDAK, Elif EMİROĞLU, Yusuf GÖRGÜLÜ, Seda TEZCAN ÜLGER, Nuran DELİALİOĞLU, Gönül ASLAN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.44538  Sayfalar 277 - 284
GİRİŞ ve AMAÇ: P. aeruginosa sıklıkla immün sistemi baskılanmış hastalarda sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyona (SHİE) neden olur. SHİE kontrolünde antiseptikler ve dezenfektanlar önemli rol oynamaktadır. Ancak biyositlerin hastanelerde yaygın olarak kullanılması bakterilerde duyarlılığın azalmasına ve dirençli hale gelmesine yol açabilmektedir. Bu çalışmada klinik örneklerden izole edilen karbapenem dirençli P. aeruginosa suşlarında biyosit direnci ile ilişkili qacE, qacE∆1 ve cepA gen bölgeleri sıklığının araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, klinik örneklerden izole edilen, 75 P. aeruginosa izolatı (58 karbapenem dirençli, 17 karbapenem duyarlı P. aeruginosa) dahil edilmiştir. Konvansiyonel yöntemlerle ve VITEK®2 (bioMérieux, Fransa) otomatize sistemi ile tür identifikasyonu ve antibiyotik duyarlılık testleri yapılmıştır. Biyosit direnç gen bölgeleri qacE, qacE∆1 ve cepA PCR yöntemi ile araştırılmıştır.
BULGULAR: Çalışmada, qacE ve qacE∆1 genleri sırasıyla %65.3 (n=49) ve %50.7 (n=38) oranında tespit edilmiştir. Ancak cepA geni %0 (n=0) oranında pozitif bulunmuştur. Karbapenem dirençli izolatlarda qacE %75.8 (n=44) ve qacE∆1 %60.3 (n=35) oranında pozitif, karbapenem duyarlı izolatlarda ise qacE %29.4 (n=5) ve qacE∆1 %17.6 (n=3) oranında pozitif bulunmuştur. Karbapenem dirençli izolatlarda qacE ve qacE∆1 genlerinin sıklığı duyarlı olanlara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada, karbapenem dirençli P. aeruginosa izolatlarında qacE ve qacE∆1 gen sıklığı oldukça yüksek bulunmuştur. Direnç genlerinin yüksek oranda bulunması bu izolatlarda potansiyel biyosit direnci olabileceğini göstermektedir. Özellikle karbapenem direncinin yüksek olduğu durumlarda P. aeruginosa’nın biyositlere de dirençli olabileceğinin akılda tutulması yayılımın önlenmesinde ve salgınların kontrolünde önemlidir.

6. 
Farklı kan gruplarına bağlı orman topraklarında aktinomiset çeşitliliğinin belirlenmesi; Metagenomik öncesi klasik yaklaşımlar
Determination of diversity of actinomycete in forest soil subject to different blood groups; Classical approaches before metagenomic
Fatma Şeyma GÖKDEMİR, Mazlum DOĞAN, Gönül ARSLAN AKVERAN, Sabiha ŞENGÖZ, Djursun KARASARTOVA, Ayşegül TAYLAN ÖZKAN
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.76753  Sayfalar 285 - 308
GİRİŞ ve AMAÇ: Adli mikrobiyoloji, adli bilimin gelişen alanıdır. Adli mikrobiyolog, insanları suç mahalli ile eşleştirmek, biyoterörizm olaylarını araştırmak ve ölüm nedenini ve zamanını belirlemek için iz kanıtları kullanabilir. Son yıllarda çevresel mikrobiyota ile ilgili önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar, çevresel olayların mikrobiyotası ile ilgili olabileceği gibi, yasal olarak değerli birçok veri ile ilişkilendirilebilir. Aktinobakteriler, toprakta yaygın olarak bulunan ve ekonomik değeri yüksek, muazzam çeşitliliğe sahip gram pozitif miselli bakterilerdir. Şimdiye kadar çeşitli habitatlarda 47 familya ve 711 Actinobacteria türü izole edilmiş ve tanımlanmıştır. Son yıllarda artan adli tıp çalışmaları mikrobiyal profillerin kanıt olarak kullanılabileceğini göstermektedir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, sekiz farklı kan grubuna iki hafta süreyle maruz bırakılan orman toprağı örneklerinden ve kontrol grubundan Aktinobakteriler izole edilmiştir. Karşılaştırmalı koloni morfolojisi dikkate alınarak seçilen kolonilerden genomik DNA izolasyonu, 16S rRNA hedefli PCR amplifikasyonu ve dizi analizi gerçekleştirilmiştir.
BULGULAR: 7. günde B Rh (+) kan grubu ile karıştırılan toprak örneklerinden toplam beş Actinobacteria türü bakteri (üç Micromonospora sp., bir Streptomyces sp. ve bir Actinomadura sp.) elde edildi. Ne kontrol grubunda ne de diğer kan gruplarının eklendiği topraklarda Actinobacteria üremesi gözlenmedi. Tüm izolatların p-distance değerlerine göre yeni bir tür olmadığı ancak var olan türlere ait alt tür oldukları belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma, kana maruz kalan toprakta bulunabilecek ve farklılık gösterebilecek bakteri topluluklarını belirlemeye yönelik bir ön çalışmadır. Aktinobakterilerin toprak örneklerinin çoğundan izole edilememesi, bakteri sporlarını bozabilen kanların kimyasal veya enzimatik özelliklerinden kaynaklanabilir. Bundan sonraki çalışmalarda, farklı toprak türlerinde farklı ortam ve genomik teknikler denenmelidir.


7. 
Eklem yakınmaları olan hastalarda Parvovirus B19 IgG ve IgM seropozitiflik düzeylerinin araştırılması
Investigation of Parvovirus B19 IgG and IgM percentage of seropositivity in patients with joint complaints
Mürşit HASBEK, Fatih ÇUBUK
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.58908  Sayfalar 309 - 316
GİRİŞ ve AMAÇ: Parvovirus B19 çocuklarda Eritema Enfeksiyozum, kronik hemolitik anemili bireylerde geçici aplastik krizler, immünsüprese hastalarda kalıcı anemi ve hamilelerde hidrops fetalis gibi durumlara yol açabilmektedir. Hastalarda primer enfeksiyon nedeniyle veya Eritema Enfeksiyozum komplikasyonu olarak eklem yakınmaları görülebilmektedir. Parvovirus B19 ile enfekte bireylerde eklem yakınmalarının görülme sıklığı yaşa bağlı olarak değişebilmektedir. Enfekte çocukların %8’inde eklem yakınmaları görülürken; bu düzey yetişkinlerde %60-80’e çıkabilmektedir. Diğer yandan, Parvovirus B19 gibi viral nedenlerle gelişen eklem yakınmalarının yaygınlığı ile ilgili bilgilerin kısıtlı olduğu ve epidemiyolojik verilerin bölgesel farklılıklar gösterebildiği bildirilmektedir. Çalışmamızda hastanemize başvuran hastalarda Parvovirus B19 IgG ve IgM antikoru varlığının araştırılması ve eklem yakınmaları olan hasta grubunda Parvovirus B19 seropozitiflik düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada 2010-2019 yılları arasında Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na gönderilen serum örneklerinden elde edilen Parvovirus B19 IgG ve IgM test sonuçları geriye dönük olarak incelenmiştir.
BULGULAR: Bu çalışmaya 437’si kadın (%64.4) ve 242’si erkek (%35.6) olmak üzere eklem yakınmaları olan toplam 679 hasta dahil edilmiştir. Bu hastaların 364’ünde (%53.6) Parvovirus B19 IgG test sonucu pozitif bulunmuştur. Parvovirus B19 IgG seropozitiflik düzeyi, eklem yakınmaları olan hastalarda (%53.6) eklem yakınması olmayan hastalara (%38.4) göre daha yüksek bulunmuştur (p<0.0001). Parvovirus B19 IgG seropozitiflik düzeyi, eklem yakınmaları olan çocuklarda %32.1 ve yetişkinlerde ise %62.3 tespit edilmiştir (p<0.0001). Ayrıca, bu düzey eklem yakınmaları olan kadınlarda (%58.1) erkeklere (%45.5) göre daha yüksek bulunmuştur (p=0.002). Diğer yandan, bu hastalar için Parvovirus B19 IgM seropozitiflik düzeyi %3.2 olarak belirlenmiştir. Bu düzey çocuklarda %1 ve yetişkinlerde ise %4.1 tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Özellikle eklem yakınmaları olan erişkin hastalar için Parvovirus B19’a bağlı bir primer enfeksiyon veya komplikasyon olasılığı akılda tutulmalıdır. Bu hasta grubunda Parvovirus B19’a yönelik serolojik test (IgG-IgM) sonuçlarının ayırıcı tanıya katkı sunacağını düşünüyoruz.

8. 
Süperoksidize su içeren el antiseptiğinin etkinliğinin araştırılması
Investigation of the effectiveness of hand antiseptic containing superoxidized water
Elif AYDIN, Emirhan BOZOĞLAN, Sinan DARCAN, Duygu PERÇİN RENDERS
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.68335  Sayfalar 317 - 322
GİRİŞ ve AMAÇ: Pandemi ile beraber antiseptik ürün ihtiyacının artması, bilim insanlarını daha etkin yeni formülasyonların geliştirilmesi üzerine çalışmalara yönlendirmiştir. Yeni üretilen antiseptik solüsyonlarının içerik ve etkinlik bakımından standartlara göre değerlendirilmesi önem arz etmektedir. Çalışmamızda süperoksidize su içerikli bir antiseptik ürününün, TSE EN 1500 standardının referans aldığı %60 izopropil alkol formülasyonu ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamızda süperoksidize su içerikli bir antiseptik ürününün antimikrobiyal aktivitesi %60 izopropil alkol ile karşılaştırılarak incelenmiştir. Bunun için toplam 20 gönüllü çalışmaya dahil edilmiş olup iki ayrı grup olarak çalışmaya alınmışlardır. Test bakterisi olarak standart Escherichia coli (ATCC) suşu kullanılmıştır. Birinci grupta antiseptik solüsyon 30 sn, ikinci grupta ise hem antiseptik solüsyon hem de %60 izopropil alkol kontamine ellere 2 kez 30 ml uygulandıktan sonra numune alınmıştır. Triptik Soy Agar (TSA) besiyerleri 37°C de 18±4 saat süre ile inkübe edildikten sonra koloni sayma yöntemi ile tüm koloniler sayılmıştır.
BULGULAR: İlk kontaminasyona göre %60 izopropil alkol sonrası A ve B grubu gönüllülerde sırasıyla 3.7 ile 3.8, süperoksidize su içerikli antiseptik ürününde ise 3.1 ile 3.4 logaritmik azalma tespit edilmiştir.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Süperoksidize su içeren antiseptikle standart izopropil alkole göre kıyaslanabilir logaritmik azalma tespit edilmiştir.

9. 
Serum albumin düzeylerinin ölçümünde bromkrezol yeşili ve bromkrezol moru yöntemlerinin karşılaştırılması
Comparison of bromcresol green and bromocresol purple methods for measuring serum albumin levels
Tevfik HONCA, Nesibe Nur AYDIN, İbrahim AYDIN, Fatih BAKIR
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.36675  Sayfalar 323 - 328
GİRİŞ ve AMAÇ: Albumin, kanda bulunan proteinlerin %55-60’ını oluşturan ana taşıyıcı moleküldür. Karaciğerde sentezlenir ve dolaşıma buradan salınır. Kanda yağ asitleri başta olmak üzere pek çok molekülün taşınmasında görev almaktadır. Klinik uygulamalarda serum, idrar ve vücut sıvılarındaki düzeyleri ölçülmektedir. İdrarla albumin kaybı ve/veya karaciğerde üretiminin azalması durumunda, kan albumin düzeyleri azalmaktadır, fakat serum albumin düzeylerini arttıran sebepler; yoğun ilaç kullanımı ve kan alımı esnasında işlemin uzamasından dolayı oluşan konsantrasyon artışı gibi birkaç olası nedenle sınırlıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmayı, hastanemiz laboratuvarında yapılan albumin ölçümleri hakkında, test istemi yapan hekimler tarafından, sonuçların klinik tablo ile uyumsuz olduğu yönündeki geri bildirimleri nedeniyle, yöntem karşılaştırma çalışması olarak planladık. Çalışmaya 40 hasta dahil edildi, alınan serum örneklerinde albumin düzeyleri bromkrezol yeşili ve bromkrezol moru yöntemleri ile aynı günde ölçülerek, veriler SPSS 26.0 paket programıyla değerlendirildi. Ölçümler Alinity c-series (Abbott Laboratories, Chicago, IL, USA) otoanalizöründe Abbottfirmasının kitleri kullanılarak yapıldı.
BULGULAR: İki yöntem arasında ortalama bias 0,535, % Bias ise 14,22 bulunmuştur. İki yöntem ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı iken (p<0.001), yöntemler arasında pozitif yönde, güçlü (r=0.959) ve istatistiksel olarak anlamlı (p<0.001) korelasyon tespit edildi, p<0.05 düzeyi istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Her iki yöntem için ölçüm sonuçlarının tıbben müsaade edilen hata sınırları içerisinde olduğu, ancak yöntemlerin her ikisinin ayrı ayrı referans yöntemle karşılaştırılması maksadıyla ileri bir çalışmaya ihtiyaç olduğu değerlendirildi.

10. 
Çapraz etkinlik yaklaşımı ile Türkiye’deki bölgesel sağlık hizmetleri performansının değerlendirilmesi
Regional performance evaluation of healthcare services in Türkiye with cross-efficiency approach
Hakan KAÇAK
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.34793  Sayfalar 329 - 344
GİRİŞ ve AMAÇ: Kaynakların etkin kullanılması ve kaynak tahsisinin bölgeler arası eşitsizlikler yaratmaksızın yapılabilmesi için bölgesel hizmet performansının izlenmesi ve karşılaştırılması kaçınılmazdır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ülke genlinde sunulan hizmetin miktar ve kalitesinde artışlar olmuştur. Ayrıca hizmet sunumundan kaynaklı bölgeler arası eşitsizliklerde de azalmalar olmuştur. Sağlık hizmetlerinde sürekliliğin sağlanması için illerde ve bölgelerdeki sağlık hizmetlerinin düzenli bir şekilde takip edilmesi ve performanslarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada Türkiye’deki IBBS-II sınıflamasında yer alan 26 alt bölgenin Veri Zarflama Analizi etkinlikleri ile Çapraz Etkinlikleri hesaplanmıştır. Hastane yatağı ve birinci basamak sağlık hizmet birimi sayıları araştırmanın girdilerini; birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık tesislerindeki hasta muayene sayıları ile yatan hasta sayıları da çalışmanın çıktılarını oluşturmaktadır. Alt bölgeler çapraz etkinliklerine göre yeniden sıralanmış ve gruplandırılmıştır. Tüm alt bölgeler için Maverick İndeks puanları hesaplanarak sıra dışı üretim yapılarına sahip olan alt bölgeler belirlenmiştir.
BULGULAR: Veri zarflama analizi etkinlikleri bakımından on alt bölge etkin olarak gruplandırılmış olup bölgelerin ortalama etkinlik skoru 0,97’dir (sd. 0,0395 ). Benevolent yaklaşıma göre hesaplanan çapraz etkinlik ortalama skoru 0,89 (sd. 0,058) iken aggresive yaklaşıma göre hesaplanan ortalama skor ise 0,86’dır (sd. 0,0574). Maverick indeks skorları dengeli olarak dağılmıştır. Ortalama agressive maverick indeks skoru 0,13 (std. 0.0474) ve ortalama benevolent Maverick indeks skoru ise 0,0871’dir (std. 0.0420). Sadece Malatya alt bölgesi, geleneksel veri zarflama analizi yönteminde etkin olarak sınıflandırılmasına rağmen çapraz etkinlik değerlendirmesinde düşük skorlar almış ve 0,21 indeks skoru ile maverick karar birimi olarak sınıflandırılmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çapraz etkinlik yöntemi daha gerçekçi ağırlıklar kullanarak akran-değerlendirmesi yaptığı için daha kullanışlı sonuçlar ortaya koymaktadır. Söz konusu sonuçların karar alıcılar tarafından anlaşılması ve değerlendirilmesi daha kolaydır. Çapraz etkinlik değerlendirmesinde Kocaeli, Adana, Aydın, Hatay, Şanlıurfa ve Tekirdağ alt bölgeleri en yüksek etkinlik skorlu bölgeler olarak öne çıkmaktadır. Kastamonu, Erzurum, Van ve Ağrı alt bölgeleri de düşük etkinlik skorlu bölgeler olup önlem alınması gerekmektedir.

11. 
Brucella perikarditi olgularının havuz analiz yöntemiyle değerlendirilmesi
Evaluation of Brucella pericarditis cases by pooled analysis method
Oğuz EVLİCE, Mustafa YILMAZ, Sevil ALKAN ÇEVİKER, Uğur KÜÇÜK
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.20633  Sayfalar 345 - 354
GİRİŞ ve AMAÇ: Bruselloz en sık görülen zoonotik enfeksiyon hastalıklarından biridir ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde halk sağlığı sorunlarından biridir. Bruselloz sistemik semptomlara neden olabilmekte ve vücudun farklı bölgelerini etkileyebilmektedir. Brusella perikarditi kardiyovasküler sistemin seyrek görülen bir tutulumu olup bu çalışmada brusellozun perikardial tutulumunun klinik sonuçlarının araştırılması amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Dört uluslararası çevrimiçi veri tabanının tam metin ve özetleri “Brucella” ve “perikardit” anahtar kelimeleri ile tarandı. Olguların yaş ve cinsiyet, yayın yılı ve ülkesi, tanı yöntemleri, aldıkları tedaviler ve klinik sonuçları havuz analizi yönetemiyle incelendi. İstatistiksel değerlendirmede tanımlayıcı istatistikler kullanıldı.
BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 38.84 ± 9.7 (12-79) yıl olan 25 olgu (14 erkek, %56) dahil edildi. Hastaların 17 (%68)’sinde sistemik bulgular mevcuttu ve 17 ( %68)’si kardiyak belirtilerle başvurmuştu. On (%40) hastada retrosternal ağrı/göğüs ağrısı, 10 (%40) hastada perikardiyal frotman ve beş (%10) olguda taşikardi saptandı. En sık kullanılan tanı yöntemi serolojik testlerdi (%96) ve bunu kan kültürü pozitifliği takip ediyordu (%64). Rose Bengal testi yedi hastaya yapılmış olup altısında pozitifti. İyileşme 22 (%88) hasta için bildirilirken iki (%8) hasta kaybedilmişti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bruselloz nadir görülen bir perikardit nedenidir ve özgün tedavi gerektirir. Bruselloz birçok gelişmiş ülkede sık görülmese de, endemik bölgelerde ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır. Standart tüp aglütinasyon testleri tanıda oldukça duyarlı ve özgüldür. Bu non-invazif, pratik test perikarditin ayırıcı tanısında kullanılmalıdır.

12. 
OPRM1 rs540825 ve rs510769 gen polimorfizmleri için PCR-RFLP yöntemi optimizasyonu ve Türk popülasyonundaki alel/genotip frekansları
PCR-RFLP optimisation for OPRM1 rs540825 and rs510769 gene polymorphisms and their allele/genotype frequencies in Turkish population
Selin ÖZKAN KOTİLOĞLU
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.43433  Sayfalar 355 - 364
GİRİŞ ve AMAÇ: Opioid bağımlılığı, çevresel ve genetik bileşenleri olan önemli bir halk sağlığı problemidir. Opioidlerin başlıca hedefi olan mu opioid reseptörü (MOR) OPRM1 geni tarafından kodlanmaktadır. OPRM1 geninde bulunan polimorfizmlerin MOR’un fizyolojisini ve özelliklerini değiştirdiği gösterilmiştir ve bunun opioid bağımlılığında bir etkisi olabileceği düşünülmektedir. OPRM1 polimorfizmlerinden rs540825 ve rs510769’un madde bağımlılığı ile ilişkisi yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı bağımlılıkta ve bağımlılık tedavisinde önemi gittikçe artan OPRM1 rs540825 ve rs510769 polimorfizmleri için güvenilir, güçlü ve her laboratuvarda uygulanabilecek bir genotiplendirme yöntemi geliştirmektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: OPRM1 gen polimorfizmlerinden rs510769 için yeni ve rs540825 içinse iyileştirilmiş polimeraz zincir reaksiyonu-restriksiyon parçacık uzunluk polimorfizmi (PCR-RFLP) tekniğine dayanan yöntemler geliştirilmiştir. OPRM1 geninde bu iki polimorfizmin bulunduğu bölgeler PCR ile çoğaltılmış ve sonrasında da rs540825 için NlaIII enzimi ve rs510769 için SspI enzimi kullanılarak RFLP yöntemi uygulanmıştır. Sağlıklı bireylerden oluşan 70 kişilik bir Türk popülasyonu örneklemi üzerinde geliştirilen yöntemler test edilmiştir.
BULGULAR: OPRM1 rs540825 ve rs510769 polimorfizmleri için PCR ürünleri sırasıyla 276 baz çifti (bç) ve 563 bç uzunluğundadır. OPRM1 rs540825 için kesim ürünleri yabanıl AA genotipi için 276 bç iken polimorfik TT genotipi için 153 bç ve 123 bç boyutundadır. OPRM1 rs510769 polimorfizmini içeren PCR ürününün kesimi sonucunda polimorfik TT genotipi için 364 bç, 146 bç ve 53 bç’lik ürünler elde edilirken, yabanıl CC genotipi için 417 bç ve 146 bç boyutunda kesim ürünleri elde edilmiştir. OPRM1 rs540825 polimorfizminin alel ve genotip frekansları A aleli için % 29 ve T aleli için % 71 olarak, AA genotipi için % 10, AT genotipi için % 38,6 ve TT genotipi için de % 51,4 olarak hesaplanmıştır. OPRM1 rs510769 polimorfizmi için, bireylerin %60’ının CC genotipine, sırasıyla % 24,3 ve % 11,4’ ünün CT ve TT genotiplerine sahip olduğu gösterilmiştir. OPRM1 rs510769 polimorfizminin alel frekansları C aleli için % 75 ve T aleli için % 25 olarak belirlenmiştir.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Yeni, güvenilir ve uygulaması kolay PCR-RFLP yöntemleri OPRM1 geninde bulunan rs540825 ve rs510769 polimorfizmlerinin genotiplendirilmesi için geliştirilmiştir. Ayrıca bu polimorfizmlerin alel ve genotip frekansları Türk popülasyonunda belirlenmiştir.

13. 
Nörofibromatozis tip 1 (NF1) tümörlerinde telomer uzunluğu ve telomeraz aktivitesinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi
The evaluation of telomere length and telomerase activity measurement in Neurofibromatosis type 1 NF1 tumors
Parisa SHARAFI, Zeynep KILIÇ, Banu ANLAR, Ali VARAN, Sibel ERSOY EVANS, İbrahim VARGEL, Özlem YILDIRIM, Şükriye AYTER
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.59002  Sayfalar 365 - 372
GİRİŞ ve AMAÇ: Nörofibromatozis tip 1 (NF1), dünyada her 2.500 kişiden birini etkileyen otozomal dominant bir hastalıktır. Hastalık, NF1 genindeki mutasyonlar nedeniyle gelişir. NF1 geni, RAS proteinlerinin negatif regülatörü olan sitoplazmik bir proteini kodlamaktadır. Nörofibromin kaybı, RAS kaskadının aktivasyonuna ve hücre çoğalmasına neden olur. Bu nedenle NF1 geni, tümör baskılayıcı gen olarak kategorize edilir. Klinik olarak cafe-au-lait lekeleri, Lisch nodülleri, koltuk altı ve kasık çilleri, çoklu periferik sinir tümörleri, kemik lezyonları ve maliniteye yatkınlık ile karakterizedir. NF1 mutasyonlarındaki varyasyonlar, klinik fenotipteki varyasyonlarla ilişkili olmayabilir. Bu genotip-fenotip korelasyon yokluğunun modifiye edici genlerden kaynaklandığı varsayılmaktadır. Modifiye edici gen adaylarından biri de telomer uzunluğu ve telomeraz enzim aktivitesidir. Telomerler, kromozomların uçlarında yer alan ve onları yıpranmaya ve birbirine yapışmaya karşı koruyan tekrarlayan nükleotid dizileridir. Her hücre bölünmesinde telomerlerin uzunluğu kısalır ve bu kısalma, telomerlerin 3’ ucuna telomer tekrar dizisi ekleyen telomeraz enzimi tarafından engellenebilir. Bununla birlikte, somatik hücrelerde telomeraz aktivitesi genellikle doğumdan sonra azalır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, telomer ve telomeraz aktivitesinin önemini ve hastalıklarla ilişkili olduğunu göstermiştir. Ancak NF1 hastaları için bu kavramla ilgili araştırmalar son yıllarda başlamış olup sayısı çok azdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Dokuz NF1 hastasının tümör dokularından elde edilen DNA ve protein örnekleri kantitatif PCR tabanlı tekniklerle analiz edildi. Tümör dokularının patolojik durumu, rutin patolojik inceleme ile doğrulandı. DNA örnekleri kullanılarak telomer uzunlukları ölçüldü. Telomeraz aktivitesi, elde edilen tümör örneklerinden izole edilen proteinlerden değerlendirildi.
BULGULAR: İlk sonuçlara bakıldığında, bazı NF1 tümörlerinde daha yüksek telomeraz aktivitesi ölçülmüş ve ayrıca telomer boyunda da varyasyonlar tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu öncül veriler, telomer uzunluğunun NF1 ile ilişkili tümörlerin ilerleme sürecinde önemli rol oynayabileceğini göstermiştir. Bu durum klinikte telomer işlev bozukluğunun tedavisi için telomer hedefli terapötik yaklaşımlar için de önemlidir.

DERLEME
14. 
Küresel ölçekte farklı ülkelerden örneklerle sağlık kurumlarında su, sanitasyon ve hijyen sorunları
Water, sanitation and hygiene issues in healthcare facilities on a global scale with examples from different countries
Emin ERKAL, Birgül PİYAL
doi: 10.5505/TurkHijyen.2022.68790  Sayfalar 373 - 386
Dünya ölçeğinde su, sanitasyon ve hijyen hizmetlerine yeterli, güvenli ve sürdürülebilir şekilde erişim önemli bir halk sağlığı sorunudur. Sağlık kurumları da su, sanitasyon ve hijyen hizmetlerinin eksikliğinin en çok etkilediği birimlerdir. Küresel öngörüler sağlık tesislerinin üçte birinde, hasta bakımının sağlandığı yerlerde el hijyenini sağlamak için gerekenlerin olmadığına vurgu yapmaktadır. Her dört kurumdan birinde su hizmeti yoktur ve %10’unda sanitasyon hizmeti bulunmamaktadır. Bir başka anlatımla, 1,8 milyar insan temel su hizmetlerinden yoksun ve 800 milyon kişi de tuvaletsiz sağlık kurumlarından yararlanmaktadır. Sağlık çalışanları da uygun hizmet sunabilmek için yeterli ve güvenli suya ihtiyaç duymaktadır. İçme suyu olarak ve yemeklerde kullanım, el hijyeni, yıkanma ve çeşitli genel ve özel tıbbi kullanımların tümü, sağlık çalışanları ve hastalar için güvenilir su kaynakları gerektirmektedir. Sanitasyon, temiz içme suyunun sağlanması, insan dışkısı ve kanalizasyonunun uygun arıtımı ve bertarafı ile ilgili halk sağlığı koşullarını ifade etmektedir. Sanitasyon sistemleri, özellikle fekal-oral yolla bulaşı durduracak temiz bir ortam sağlayarak insan sağlığını korumayı amaçlamaktadır. Sağlık tesislerinde hijyen servisinin en önemli basamağı etkili el hijyenidir. Etkili el hijyeni, enfeksiyon önleme ve kontrol (EÖK) kılavuzlarının ve uygulamalarının temel taşıdır ve sağlık hizmetleriyle ilişkili enfeksiyonları ve antimikrobiyal direncin yayılmasını önlemek için birincil önlem olarak kabul edilmektedir. Sağlık çalışanları, çok sayıda hastaya baktıkları ve bu süreçte kan ve diğer vücut sıvılarıyla temas edebildikleri için el hijyenini geliştirme, çabaların ana hedefidir. Ellerin sabunla yıkanması gibi dışkı ile insan temasının önlenmesi de sanitasyonun bir parçasıdır. Sağlık kuruluşlarının, sağlık tesisine başvuranların kullandığı tuvaletlerde ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yerlerde suyu ve sabunu olan el yıkama imkânı sağlaması önemlidir. Bu hizmetlere erişimin iyileştirilmesi, sağlığı, yaşam beklentisini, eğitimi, cinsiyet eşitliğini ve uluslararası kalkınmanın diğer önemli hedeflerini desteklemektedir. Bu çalışmada; sağlık kurumlarında su, sanitasyon ve hijyen hizmetlerinin durumunun küresel boyutta sunulması amaçlanmıştır. COVID-19 pandemisini doğaya zarar vermeden ve tam anlamıyla kontrol altına alabilmek için gerekli temel reçetelerden biri de bu kurumlarda su, sanitasyon, hijyen ve enerji hizmetlerine yatırım yapmaktır.

15. 
Türkiye’de çiçek aşısı üretimi, 1840-1980
The production of the smallpox vaccine in Türkiye, 1840-1980
Nuran YILDIRIM
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.60420  Sayfalar 387 - 406
Geniş Osmanlı coğrafyasında sık sık ortaya çıkan çiçek epidemileriyle baş etmek amacıyla Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de (günümüzde İstanbul Tıp Fakültesi) Aşı İdaresi kurulmuş ve çiçek aşısı üretilmeye başlanmıştır (1840). Aşı mayası/çiçek suşu Paris’ten ithal edilir, insan pasajlarıyla çoğaltılır, Payitaht İstanbul’da halka ve ordu birliklerine ücretsiz olarak yapılırdı. Ayrıca cam tüplere veya aşı kalemlerine doldurulup bütün vilayetlere gönderilir, yine ücretsiz olarak uygulanırdı. 19. yüzyıl sonlarına doğru Fransa’da açılan çiçek aşısı istasyonlarında çiçek aşısı üretimi başlamış, Osmanlı Devleti de çiçek suşu ithalinden vazgeçip, İstanbul’da kurduğu Telkihhane-i Şahane’de çiçek aşısı üretimine geçmiştir (1892). Ancak Rumeli’ye, Anadolu’nun uzak vilayetlerine ve özellikle Arap yarımadasındaki vilayetlere postayla gönderilen aşı tüpleri hem teslimdeki gecikmeler hem de sıcak hava nedeniyle bozulup etkisini kaybetmekteydi. Bu sorunu çözmek amacıyla 1900’lerin başında uzak vilayetlerde telkihhane şubeleri açılması kararlaştırılmışsa da maddi olanaklar elvermediğinden planlanan şubeler faaliyete geçirilememiş, açılan birkaç şube de verimsizlik nedeniyle kapatılmıştır. Resmî aşı kurumu Telkihhane-i Şahane, devlet yönetiminde değişimlerin yaşandığı II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde farklı isimlerle aşı üretmiştir. Cumhuriyet döneminde Dr. Şerafettin Mustafa’nın müdürlüğü sırasında İstanbul Çiçek Aşısı Müessesesi adıyla faaliyet göstermekteyken kapatılmış ve Çiçek Aşısı Şubesi adıyla Ankara’daki Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne bağlanmıştır. Müdürü, personeli, araç-gereci, iki buçuk milyon doz çiçek aşısı ile Ankara’ya taşınmıştır (1934). Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü Çiçek Aşısı Şubesi, İstanbul’da 1840’lardan sonra edinilmiş tecrübelerle üretime devam etmiştir. Bu makalede Türkiye’de aşı üreten kurumların tamamı ele alınmış, arşiv belgeleri, dönem kaynakları ve literatür ışığında üretim yöntemleri ve gelişimi, aşıların saklanma ve dağıtım koşulları anlatılmıştır.

16. 
Medyaya yansıyan söylemlerin sağlık çalışanları ile hasta arasındaki şiddete etkisi
The effect of disclaimer reflected in the media on violence between healthcare workers and patients
Taylan MARAL, Mehmet ÖZDEMİR
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.92331  Sayfalar 407 - 418
Sağlık çalışanlarına uygulanan şiddetin nedenleri ve sonuçlarının farklı açılardan da değerlendirilmesi gerekmektedir. Yapılan araştırmalar, bir iletişim sorununun olduğunu, ancak bu sorunun sadece sağlık çalışanları ile hasta arasında kalmadığını göstermektedir. Özellikle dışsal etkenlerin kullandığı söylem ve medyanın etkisi, şiddetin meydana gelmesinde önemlidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde sağlık çalışanlarına verilen iletişim eğitiminin geliştirilmesi, medya üzerinden söylemin düzenlenmesi ve farkındalık çalışmalarının planlanması sorunun çözümü için önemli etkenlerdir. Bu çalışmanın amacı, kitle iletişim araçları yolu ile verilen mesajların, sağlık çalışanları üzerindeki şiddete yönelik etkisinin araştırılması ve ayrıca şiddet-iletişim ilişkisinin medyaya yansıyan yönünün incelenerek şiddetin önlenmesinde iletişimin öneminin vurgulanmasıdır. Bireysel uygulanan fiziki şiddet ile toplumsal uygulanan söylemsel şiddet arasında açık bir ilişki vardır. Toplumun birçok kesimi tarafından takip edilen veya desteklenen kişilerin söylemleri, daha alt kesimde bulunan takipçiler tarafından daha keskin bir şekilde uygulanabilmektedir. Bu durum üç etken arasında cereyan etmektedir: 1-Şiddeti uygulayan, 2-Şiddete maruz kalan, 3-Şiddetin uygulanmasına neden olan. Medyaya ve hukuka yansıyan her zaman “şiddeti uygulayan” ile “şiddete maruz kalan” olmuştur. Gizli özne şiddetin uygulanmasına neden olandır. Bu çalışma kullanılan söylemlerin daha çok kim tarafından ve ne amaçla kullanıldığı, medyaya yansıyan ifadelerin incelenmesi ve literatür tarama yöntemiyle gerçekleştirilmiş retrospektif bir çalışmadır. Özellikle medya yolu ile takip edilen siyasilerin söylemleri, sağlık çalışanları özelinde değerlendirildiğinde söylemin negatifliğine göre eylemin şiddete dönüşmesi büyük oranda artış göstermektedir. Politik mesajların geçmiş-bugün ekseninde değerlendirilmesi ve elde edilen haklar bağlamında uygulanması sonucu, doğrudan şiddet içermese de şiddeti meşrulaştırıcı söylem ve ifadeler sonucunda şiddetin de meydana gelmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Sonuç olarak şiddetin, şiddete maruz kalan ile şiddeti uygulayan arasında kalmadığı, söylem ve eylem arasında zihinsel bir çeşit kodlamanın yaşandığı görülmektedir. Medya yolu ile şiddet ifadelerine maruz kalan bireyler ile medyada şiddete yönelik söylemleri yer alan kişilerin toplum üzerindeki etkileri genel olarak aynı sonuçları verebilmektedir. Özellikle ötekileştirici dilin kullanılmaması, şiddetin de meşrulaştırılmaması için önemli bir unsurdur. Bu durum “hak ettiğini görememe” duygusuyla görevi bırakma veya yurtdışına gitme gibi eylemlere de dönüşebilmekte ve sağlık çalışanları özelinde değerlendirildiğinde, algılara yerleşen söylemlerin zamanla fiziksel hal alabileceği görülmektedir.

17. 
Transfüzyon uygulamalarında doğru endikasyon stratejileri ve hasta kan yönetimi
Correct indication strategies and patient blood management in transfusion applications
Büşra ACET YİĞİT, Mehtap BOLAT, Mustafa ALTINDİŞ
doi: 10.5505/TurkHijyen.2023.65475  Sayfalar 419 - 426
Kliniklerde oldukça sık uygulanan işlemlerden biri olan kan transfüzyonu hayat kurtarıcı bir tedavi yöntemi olmakla birlikte birçok yan etkiyi ve komplikasyonu da içinde barındırmaktadır. Başta eritrosit konsantreleri olmak üzere trombosit konsantresi ve taze donmuş plazma en çok tercih edilen kan bileşenleridir. Bilinen faydalarının yanı sıra kan transfüzyonlarının yan etkiler meydana getirerek istenmeyen klinik tablolara yol açacağı unutulmamalıdır. Transfüzyon kararlarında doğru endikasyon oldukça önemli bir yere sahiptir. Ayrıca bu kararı alırken hastaya özgü faktörler (yaş, tanı, komorbidite), laboratuvar bulguları (hemoglobin değeri, trombosit sayısı, koagülasyon testleri), koagülopatinin varlığı ve bilinen fizyolojik faktörler (oksijen ihtiyacı ve hemodinamik durum) de dikkate alınmalıdır. Günümüzde transfüzyon için kan kullanım endikasyonları, hasta kan yönetimi projesi ile değişmeye başlamıştır. Hasta kan yönetimi (HKY) uygulamaları ile transfüzyondan tamamen kaçınmak mümkün değildir ancak mevcut tüketim büyük ölçüde azaltılabilecek ve maliyetler aşağı çekilebilecektir. Bu bakımdan HKY uygulamaları ile kan transfüzyonlarının yan etkileri önlenebilir ve önceden var olan ya da sonradan gelişebilecek anemi riski en aza indirilebilir.

LookUs & Online Makale
w